Halk arasında varis hastalığı diye bilinen genişlemiş damarlar aslında kronik venöz hastalıklar spektrumunun bir parçasıdır. Bu hastalık grubu içerisinde telenjiektaziler (1 mm çapa kadar olan venöz yapılar), retiküler venler (1-3 mm çapındaki toplar damarlar) , variköz venler, bacak ödemi ve daha ileri formlarında hiperpimentasyon (bacakta renk değişiklikleri), dermal sclerosis (ciltaltı doku kalınlaşması) ve ülserasyon (venöz yaralar) bulunmaktadır. Anormal venöz kapaçık fonksiyonlarına bağlı venöz problemler kronik venöz yetmezlik olarak tanımlanmaktadır.
Venöz problemler, venöz sistemdeki basınç artışına ve kanın kalbe dönüşündeki bozukluklara bağlı olarak gelişmektedir. Bu dönüşü bozan problemler aksiyel derin yada yüzeyel venöz kapakçık yetmezliği, perforan ven yetmezliği, venöz tıkanıklıklar yada bunların birleşmesi sonucu ortaya çıkmaktadır. Baldır kasları normalde pompa fonksiyonu görmektedir. Bu pompanın fonksiyonundaki bozukluklar da venöz problemlere katkı sağlamaktadır.
Venöz sistemde kapakçıklar mevcuttur. Bu kapakçıklar kanın tek yönde ilerlemesine izin vermekte olup, kan kalbe doğru ilerletildikten sonra yerçekimi etkisiyle geriye kaçmasına izin vermezler. Ancak bu kapakçıklardaki fonksiyon bozukluğu yada yetmezlik kanın geri kaçmasına sebep olarak, alt kısımlarda artmış basınca neden olmaktadır. Özellikle safeno-femoral (kasık bölgesi) ve safeno-popliteal (diz bölgesi) kapakçık yetmezlikleri sonucunda yüzeyel damarlara yüksek basınçlı kan kaçağına sebep olarak bu bölgedeki damarların genişlemesine ve varis oluşumuna sebebiyet vermektedir. Bazen de perforan venler (delici venler) aracılığıyla yüzeyel sisteme kaçak gerçekleşmektedir. Perforan ven yetmezliği, derin sistemden yüzeyel sisteme kan kaçağına neden olarak yüzeyel sistemdeki damarların genişlemesine sebebiyet verir. Bu artmış basınç ta, yüzeyel damarların genişlemesine ve yüzeyel sistemdeki kapakçıkların bozulmasına neden olarak klinik durumun ilerlemesine neden olur.
Derin damarlardaki tıkanıklıklar da venöz sistemdeki kan akışına engel olurlar. Baldır kaslarının kasılmasıyla oluşan basınç ta venöz sistemdeki basınç artışına katkıda bulunur. Bu tıkanıklıklar daha önce geçirilmiş derin venöz trombozlar yada damarsal yapılara dışardan bası yapmak suretiyle gerçekleşebilmektedir. Bu problemler sonuç olarak, hastaların hem istirahat hem de hareket esnasında basınç artışına sebep olmaktadır. Bu artış ise kronik venöz yetmezliğin ve hastalarda oluşan klinik tablonun ağırlaşmasına neden olurlar.
Yukarıda anlatılan nedenlerden dolayı büyük toplardamar yapılarındaki basınç değişiklikleri daha küçük damarlara da yansımaktadır. Büyük damarlarda oluşan basınç değişilklikleri daha küçük damarlara yansıdığında, bu damarların boyunda uzama, çaplarında genişleme ve kıvrılmaya neden olmaktadır. Yine bu değişikliklerden dolayı kılcal damarlar seviyesinde damarlar gerilip hücre aralarındaki mesafeler artarak damar dışına, doku arasına sıvı kaçağına sebebiyet vererek bacakta ödem (şişlik) oluşumuna sebebiyet verir. Daha ileri safhalarda ise kanın hücresel elemanları da damar dışına çıkarak ciltte renk değişikliklerine neden olurlar. Bazen de, bu genişlemiş damar yapıları içerisinde pıhtı oluşmakta yada incelmiş deri yapısı nedeniyle kanamalara neden olmaktadırlar.
Son yıllarda varis tedavisindeki en büyük gelişmelerden biri ısı enerjisini kullanarak bu hastalıkların tedavi edilmeye başlanmasıdır. Her iki tedavinin amacı da damar içerisinde ısı üreterek damar duvarında harabiyet oluşturmak, damar içinde pıhtılaşmayı ve kapanmayı tetiklemektedir. Bu yöntemler daha önce kullanılan klasik stripping cerrahisine alternatif olarak geliştirilmiştir.Her ne kadar radyofrekans ablasyon yöntemi klasik cerrahiye oranla daha masum bir yöntem gibi görünse de, bu yöntemin de parestezi(his kaybı), yüzeysel flebit, derin ven trombozu ve pulmoner emboli, cilt yanığı ve enfeksiyon gibi riskleri bulunmaktadır. 810, 940 yada 980 nm dalga boyundaki lazerle yapılan işlemlerde ise daha yüksek başarı oranları sağlandığı ve daha az komplikasyon oranları bildirilmiştir. Bu yöntemler tümesan anestezi ile yapılmaktadır. Hastalarda klasik cerrahideki ayak bileği ve kasık kesileri olmadığı için enfeksiyon oranları daha düşüktür. Hastaların ameliyat sonraları toparlanma süreleri daha kısa ve hissettikleri ağrı çok daha azdır.
Eğer hastalarda venöz tıkanıklığa bağlı gelişen hastalık mevcutsa bu sebebin ortadan kaldırılması tedavinin ilk aşamasını oluşturmaktadır. Kronik venöz yetmezliği olan hastaların neredeyse %10-30 kadarında bu tür problemler saptanabilmektedir. Daha önceki yıllarda bu hastaların problemlerini ortadan kaldırmak için venöz by-pass cerrahileri yapılmaktaydı. Gelişen teknoloji ve girişimsel tedavilerin öne çıkmasıyla bu tür operasyonların yerini artık venöz stentleme işlemleri almıştır. Saptanan tıkanıklıklar kasıktan girilerek stentleme işlemi ile rahatça ortadan kaldırılabilmektedir.
Klasik VSM bağlanması yada tamamen çıkartılamsı ile birlikte flebektomi (genişlemiş damarların çıkartılması) işlemi yıllarca yüzeysel venöz yetmezliğin standart tedavisi olarak uygulanmıştır. Kateterle yapılan işlemlere göre biraz daha vahşi bir yöntemdir. Kesilerin daha büyük olması nedeniyle enfeksiyon riski yüksek ve ameliyat sonrası ağrı daha fazladır. Ancak bu tedavi yöntemi de belirgin hemodinamik düzelme sağlamakla birlikte, eşlik eden derin yetmezlikleri ortadan kaldırabilir, semptomatik iyileşme ve ülser iyileşmesine katkı sağlamaktadır.
Her ne kadar bu damarların ufak kesilerle bağlanması gibi yöntemler kullanılmışsa da hastalığın altta yatan nedenlerinden dolayı bozulmuş olan cilt beslenmesi sebebiyle enfeksiyon ve yara iyileşmesi problemlerine neden olabilmektedir.SEPS denilen yöntemle problemli bölgelerden daha uzak yerlere yapılan ufak kesilerle bu damarların tedavi edilmesine olanak sağlamaktadır. Bu tedavinin diğer yöntemlerle birleştirilmesi sonunda daha iyi sonuçlar alınabilmektedir.
Telenjiektazi, retiküler venler, variköz venler ve yetmezlikli safen ven segmentlerini tıkamak için kullanılan bir tedavi yöntemidir. Çeşitli ajanlarla yapılabilmektedir. Küçük çaplı damarlar için ajanın dilüe edilmesi yada daha düşük dozda kullanılması gerekmektedir. Aksi takdirde cilt nekrozu ve enflamasyona neden olabilir. Bu tedavinin en büyük komplikasyonu uygulana bölge etrafında hemosiderin birikimine bağlı hiperpigmentasyondur (renk artışı).