Periferik arter hastalığı, kişinin bacak yada koluna kan götüren atardamarlarındaki tıkanıklıkları ifade eden bir terimdir. Sebebi ise ateroskleroz denilen damar sertliğidir. Damar sertliğine yatkınlık oluşturan sebepler ise sigara ve tütün ürünleri tüketimi, yüksek tansiyon, şeker hastalığı, ailesel kolesterol yüksekliği, homosistein yüksekliği, genetik yatkınlıklar ve sedanter yaşam biçimidir
Periferik arter hastalıklarının %80-85’i alt ekstremitede (bacaklarda) görülmektedir. Yukarıda belirttiğimiz risk faktörlerinin yanında yaşla birlikte ortaya çıkma olasılığı da artmaktadır. Periferik arter hastalığı olan hastaların çoğunda Aralıklı Kladükasyo (AK) şikayeti mevcuttur. AK ise hastaların yürümekle (300-500 metre) hastalığın yerine göre kalçada, uyluk yada baldır kaslarında ağrı, kramp tarzında yakınmaları hissetmesidir. Kaslara gitmesi gereken kanın bu dokulara yeteri miktarda gitmediğinin bir göstergesidir.
Bu hastalık ‘Vitrin Hastalığı’ olarak ta bilinmektedir. Hastalar bir süre durup dinlenme ihtiyacı duyarlar. Bu yürüme ve duraklama süreci vitrine bakan insanların davranışlarına benzetildiği için bu isim verilmiştir. Genellikle 5-10 dakika dinlendikten sonra şikayetleri geçmektedir ancak tekrar yürümeye başladıktan sonra şikayetleri tekrarlamaktadır. Genellikle 200 metre altında şikayeti olan hasta grubunda müdahale gerekmektedir.
Yukarıda açıkladığım AK dışında hastaların çoğunda bacaklarındaki tüylenmede azalma, tırnak değişiklikleri, el ve ayak parmaklarında renk değişikliği, her iki bacak arasında çap farkı, daha ileri olgularda ise iyileşmeyen el ve ayak yaraları ile birlikte ganren görülebilmektedir. İyileşmeyen ayak yaraları (ülser), istirahat halinde ağrının olması ve parmaklarda yada ayakta gangren gelişmesi ileri evre hastalığın göstergesi olup Kritik Bacak İskemisi (KBİ) olarak adlandırılmaktadır.
Periferik arter hastalığı bulunan hastalar asemptomatik yani hastanın şikayeti mevcut olmasa bile bozulmuş bir ABI (Ankle-Brachial Index) bacaklara yeterli miktarda kanın gitmediğinin göstergesidir. ABI ayak bileği basıncının/kol basıncına oranlanmasıyla elde edilir. 0,9 altındaki değerler anormaldir. Bu hastalar damar hastası olduklarının farkında değildir. Periferik arter hastalarında yıllık %1 uzuv kaybı riski bulunurken, bu hastaların %30-40 kadarında kalp damarlarında da darlık ve/veya tıkanıklık riski bulunmakla birlikte, yıllık kardiyak sebeplere bağlı ölüm oranı %3-5 arasında değişmektedir. Dolayısıyla periferik damar hastalığı bulunan hastalar diğer damar sistemleri açısından da kontrolden geçmeleri gerekmektedir.
PAH bulunan hastaların çok az bir kısmına girişim gerekmektedir. Bu hastaların çoğu asemptomatik olduğu için müdahale gerektirmez. Ancak bu hastalara tanı konulduğu andan itibaren tedavileri yaşam tarzı değişiklikleri ile başlaması gerekmektedir. Risk faktörlerinin ortadan kaldırılması,sigara ve tütün ürünü kullanımının bırakılması, kolesterol ve şeker değerlerinin düzenlenmesi için diyet önerileri, sedanter yaşayan hastalar için egzersiz programları, tansiyon yüksekliği olan hastaların tansiyon kontrolünün sağlanması gerekmektedir.
Tedavinin ikinci aşaması ise ilaçların düzenlenmesidir. Bu hastalarda kan sulandırıcı, kolesterol düşürücü ve damar genişletici ilaçlar kullanılmaktadır. Yine şeker hastalarının kan şekeri seviyelerinin ve ilaçlarının düzenlenmesi büyük önem arzetmektedir. Kolesterol ilaçları damar tıkanıklığına neden olan plakların sağlamlaştırılmasına ve büyümesine engel olmak amacıyla kullanılmaktadır.
Tedavinin son aşaması ise girişimsel/cerrahi tedavilerdir. Diğer hastalıklarda olduğu gibi gelişen bilgiler ve teknoloji sonucunda bu hastalığın tedavisinde de girişimsel yöntemler ön plana çıkmaya başlamıştır. Ancak burada vurgulanması gereken en önemli şey tedavi yönteminin doğru seçilmesidir. Girişimsel yöntemler her hasta için uygun değildir. Bu yöntemler daha çok kısa segment darlık yada tıkanıklığı olan hastalar, ileri yaş ve genel durum bozukluğu olan hastalar için daha uygundur. Daha önce cerrahi geçirmiş ve cerrahi riski yüksek hastalar için de bu yöntemler uygun hasta seçimiyle başarılı bir şekilde uygulanabilmektedir. Buradaki önemli noktanın tedavi başlangıcında doğru yöntemin seçilmesinin ve bunun her hasta için farklılık gösterdiğinin bir kez daha vurgulanması gerekir.
Girişimsel yöntemle tedavide PTA yada PTA/STENT uygulamaları yapılmaktadır. Son zamanlarda geliştilen yöntemlerle damar içi traşlama gibi tedavi olanakları da mevcuttur. BU yöntemlerde damar içerisine bir iğne yardımıyla girilmekte, kılavuz tel aracılığıyla darlık yada tıkalı bölge geçilmekte ve bu bölgeye balon ve/veya stent uygulaması yapılmaktadır. Stentleme genellikle daha büyük çaplı damarların bulunduğu kasık bölgesi ve karın içi damarlarda uygulanmaktadır. Dizaltı bölgede genellikle balon uygulaması yapılmaktadır.
Cerrahi olarak bu hastalarda endarterektomi (plak temizleme ) yada by-pass (köprüleme) ameliyatları yapılmaktadır. Girişimsel tedaviler kısmında da belirttiğimiz gibi kısa segment darlık yada tıkanıklıklar genellikle girişimsel yöntemlerle tedavi edildiği için ardışık darlık yada uzun segment tıkanıklığı olan hastalarda by-pass ameliyatları uygulanmaktadır. Bu ameliyatlarda en sık kullanılan damar ise hastanın kendi bacağından alınan safen vendir. Bu damarın uygun olmadığı durumlarda yada damarın koroner by-pass ameliyatı için saklanması gerektiğinin düşünüldüğü durumlarda biyolojik yada PTFE denilen sentetik greftler kullanılabilmektedir.
Periferik arter hastalarında cerrahi yada girişimsel yöntemlerin kıyaslanması amacıyla pekçok çalışma yapılmıştır. Her yöntemin kendine özgü avantaj ve dezavantajları bulunmaktadır. Her iki yöntem de hasta bazında uygun yöntemin seçilmesiyle uygulanabilirken bazı bu yöntemler birbirlerinin destekleyici ve tamamlayıcısı olarak ta kullanılabilmektedir. Hatta bazı hastalarda her iki yöntem de kullanılarak hastalar tedavi edilebilmektedir.
Hayır böyle birşey söylemek doğru değildir. Stentleme işlemi yapılıp tıkandıktan sonra dahi bacakta sağlam bir hedef damar bulunması durumunda by-pass şansınız bulunmaktadır.
Şükür ki yapılacak birşey her zaman var. Özellikle dizaltı damar tıkanıklığının mevcut olduğu yada anjiografide hedef damar tespit edilemediği zaman hastalarımız bu tür ifadelerle karşılaşmakta. Bu tetkikin yeterli bir görüntüleme sağlayamamasına bağlı olabileceği gibi bazen de gerçekten hastalığın çok ilerlemiş olmasın bağlı ortaya çıkmaktadır. Yapılacak ayrıntılı görüntüleme yöntemleriyle genellikle bir hedef damar bulunabilir. SAD dediğimiz küçük damar hastalığı yada ‘desert foot’ denilen çöl ayak durumlarında dahi başarı şansı daha düşük olsa da ameliyat şansınız var.
Özellikle şeker hastalığına bağlı damar tıkanıklığı dizaltı damarları tıkadığı için ve damar yapısı kötü olduğu için hastalar bu tür ifadelerle karşılaşabiliyor. Şeker hastalığı bilinenin aksine kılcal damarları tutan bir hastalık değildir. Tam tersine makrovaskülopati yani daha büyük çaplı damar tutulumu yapmaktadır. Tabii ki küçük çaplı damarları da tutar ancak asıl tutulum daha büyük çaplı damarlardadır ve tedavisi genellikle mümkündür.
DSA her hasta için uygun bir yöntem olmayabilir. Özellikle kronik böbrek hastalığı olanlarda yada diabete bağlı böbrek hasarı olan hastalarda kullanılan opak maddenin böbreğe zararlı etkilerinden dolayı her hastaya uygun değildir.Bu hastalarda da CO2-DSA (karbondioksit anjiyo) kullanılabilir. CO2 böbreklere zararlı olmadığı için bu hastalarda tercih edilmektedir.